19 Şub On Yıl Önce Görülen Rüyadan Bugüne…
Size gerçek bir hikaye anlatacağım. Ama öncesinde izninizle size bir soru sormak istiyorum. Bugün 19 Şubat 2018. Bundan tam 10 yıl önce, 19 Şubat 2008 yılında nerede ne yaptığınızı hatırlıyor musunuz? Ben hayatımın en güzel anlarından birini yaşadığımı ifade ettiğim bir hastanenin yoğun bakım ünitesindeydim.
Ağzımda burnumda birşeyler var. Boynumun solunda bir katater ve serum bağlı sanırım. Göğsümün sağında port var. Sol elimde ağrı kesici butonu, parmakta nabızölçer, sağ kolumda her 20 dakikada bir şişerek beni uykumdan uyandıran tansiyon aleti. Yüzümde kesinlikle bir gülümseme ve kesinlikle pembiş yanaklar olduğunu tahmin ediyorum. Sürekli birileri gelip beni uyandırıyor, bana bir şeyler soruyor. Röntgen çektiler, solunum aletiyle solunumu ölçtüler. Ağrı kesici butonuna kaç kez bastığımı sordular. Ben hiç basmadım, hiç ağrım olmadı.
Şimdi gelelim neden en güzel anlarımdan biriydi buradaki deneyimim. Kendimi o kadar mutlu ve huzurlu hissetmemin nedeni; gördüğüm rüya olmalıydı diye düşünüyorum şimdi.
Çok güzel bir rüya görüyorum. Sapsarı ışık, sanki altın rengiyle boyanmış. Hem dışardan izliyorum. Film gibi. Hem de o rüyanın içindeyim. Burası bir orman. Sadece huzur hissediliyor. Bebekler var. Tombik ve çıplak, sevimli bebekler. Göller var. Sapsarı, hepsi çok güvenli. Uzun saçlı uzun elbiseli kadınlar var. Bebekler oyun oynuyorlar, şelaler var. İnsanlar var, hepsi gülüyor, bebekleri uçarken de görüyorum. Şelalelerden çiçekli sular akıyor. Normal akışta içinden geçiyor insanlar. Her 20 dakikada bir tansiyon aleti ya da bir hemrişenin bir doktorun sorusuyla bölünüyorum. Sonra hemen beni içine nazikçe geri çeken o filme geri dönüyorum. Bir süre sonra tansiyon aletinin şişmesi beni uykumdan uyandırmıyor. Sadece çok huzurlu ve mutlu hissediyorum. Hiçbir kaygım yok. O zamana kadar kemotrepi ve radyoterapi görmüş ve bu ameliyatla kanserli hücrelerimden kurtulacağıma inanan ben bir süre bağırsağımı kullanamayacağımı biliyordum. Bana kolostomi takılacaktı. Nasıl bir şeydi bu? Ne kadar kalacaktı? Onunla nasıl yaşayacaktım? Ameliyata girmeden neden karaciğer görüntüsü çekmişlerdi? Bu soruların hepsi yerini sadece salt huzura bırakmıştı. Hiçbir şey düşünmemek ve o rüyada olmak o kadar güzel bir şeydi ki, kelimeler ifade etmeye yetmez. Çocukluk hikayelerimizin cennet tasviri gibi gelebilir size. O an o rüyanın içindeyken hiç böyle bir şey düşünmedim. Her ne olduysa, o huzurlu hiç bitmesini istemediğim o rüyanın içinde tüm kaygılarımdan, korkularımdan sıyrıldım. Ertesi gün odaya çıktığımda ve izleyen birkaç günün sonunda patolojinin çok iyi çıkmadığı ve yeniden kemoterapi görmem gerektiğini söylediklerinde bile.
Bunlar elbette hiç kolay şeyler değil. Sadece elimden gelenin ne olduğuna ve sağlığıma odaklanmayı tercih ettim ben. Şu an yetişkin aklımızca çocukça bulduğumuz her şeyi yaptım. Doğaya çıktım, çiçeklerle sohbet ettim. Gökyüzüne aşık oldum. Kuşları izledim. Tüm eski türk filmlerine güldüm. Şans deyin, doğru tedavi deyin bilmiyorum. Nasıl olduğunu anlamadan ben büyüyerek, farkındalığımı artırarak, kapasitemi genişleterek bir 10 yıl geçirdim bu hikayenin üzerine. Ve bence harika bir 10 yıl. Dolu dolu… Hangi ara geçti bu 10 yıl? Tedavi sürecime dair o kadar çok an ve hikaye var ki? Sanki anlatırken ben değil de bir başkası yaşamış gibi geliyor.
Kimse ne kadar yaşayacağını bilmez bu hayatta. Ama bildiğim bir şey var. Hayatımın en güzel günü bugün. Her gün için bu böyle
Ve sen, seni umutla büyütecek ne varsa ona sarılmalısın, kimliklerinin “seni engelleyen iç seslerine” rağmen. Başkalarının dış seslerine rağmen.
İnsanoğlu kendini keşfetmekle mesul. Yapabileceklerini farketmekle, üretmekle, mutlu olmakla…. Koçluk ise işte tam da bu noktada mucizevi bir şey gibi geliyor bana. İnsana kendini yeniden yeniden bulduran bir araç…. Kendi keşfettiren, yapacaklarına, yapmak istediklerine odaklattıran, motive ettiren bir araç. Yeniden doğduğumun güzel bir çıktısı, yansıması benim için.