06 Haz Ahmet Hamdi Tanpınar’dan güzellemeler. Hayat o kadar güzel ki…
Sabah eski not defterlerimin içinde kaybolmuş buldum kendimi. Kaybolmuş dediğime bakmayın. Aldığım notları okudukça daha çok kendime ulaştım. Kendimi buldum.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ı geç keşfettim. Yıllar önce de elime alıp alıp bırakmıştım, okuyamamıştım. İçimdeki telaşlı tarafların etkisiyle bir iz bırakmamıştı çok fazla. Son senelerde ise bir yakınlık kurdum Ahmet Hamdi Tanpınar’la. Sanki yüreğini, hislerini, sanki zekasını, aklını daha yakından okur, görür oldum. Tarif edemeyeceğim bir yakınlık bu. Ben seni çok iyi anlıyorum yakınlığı.
Defterime ‘Huzur’ kitabından şunlarını düşmüşüm. İşte benim de dile getirmek istediklerim bunlar. Ondan bu yakınlık hissi.
“Hayat o kadar güzel ki…” Hakikaten bu sabah saatinde yaşamak güzel şeydi. Her şey güzeldi, taze ve ahenkliydi. Bir gülüşün yumuşaklığıyla insana geliyordu ve mümtaz bir akasya yaprağına, bir küçük hayvan yüzüne, bir insan eline, bu saatte bıkmadan ebediyet boyunca bakabileceğini sanıyordu. Çünkü hepsi, her şey güzeldi. Bu belirsiz ışık bir senfoniydi; işte caminin avlusunda ilk huzme bir kadın gibi soyunmuş oynuyordu. Bu taze simit kokusu, yürüyen adamların acelesi, bu düşünceli yüzler hepsi güzeldi. Fakat hiçbirinin üzerinde duramıyordu.
“Böyle bir saatte? Belki de eşyayı bu kadar güzel bulduğum için hayattan boşanmış olabilirim. Niçin olmasın?”
Çünkü bu güzellik duygusu ve içinde ona bir orkestra gibi refakat eden sevinç alelade bir duygu değildi. Bu bir nevi keşfe benziyordu. Hem o cins keşiflerden idi ki insana ancak en son dakikada, zihnin her şeyle alakasını kesip kendi kendisi olduğu, en saf şekilde işlediği anda gelebilirdi. Bu uçurumun başında bulunan hakikatlerdendi. İçindeki berraklık ancak böyle bir son an berraklığı olabilirdi.
* “Huzur” defalarca okunacak kitaplardan. Dünya üzerinde hiçbir güzelliği koşarken göremezsiniz. Güzelliği görebilmeniz için durmanız lazım. Ahmet Hamdi Tanpınar’ı da dura dura okuyunuz.